25 Kasım 2015 Çarşamba



CRESS - MARİSSA MEYER


  
Kitap Adı: Cress (Bir Ay Günlüğü Serisi #3)
Orijinal Adı: Cress (The Lunar Cronicles #3)
Yazar: Marissa Meyer
Tür: Fantastik, Genç yetişkin
Yayınevi: Artemis
Basım Yılı: 2014

Puanım:4.5



Arka kapak yazısından alıntı:

Daha ufacık bir kız çocuğuyken, cadı onu ne kapısı ne de merdiveni olan bir uzay uydusuna hapsetti. Gelecekte bile, Kuleye Hapsedilen Genç Kızlar Var...
Cress, Cinder'ı Kraliçe Levana'nın hain planlarından haberdar etmek için her şeyi göze almıştı. Ancak ufak bir sorunu vardı. Çocukluğundan beri, hapsedildiği bir uyduda yaşıyordu ve ona eşlik eden tek şey internet bağlantılı ekranlardı. Elinde yalnızca bu ekranlar olunca, Cress'in de efsanevi bir hackera dönüşmesi kaçınılmazdı. Bütün Dünya; Cinder, Kaptan Thorne, Scarlet ve Wolf'un peşindeydi. Onlar ise Levana'nın planlarını altüst etmek için Cress'i esir tutulduğu uydudan kurtarmaya ant içmişti...


 

Merhaba Bir Ay Günlüğü serisi sevenler. Serimizin üçüncü kitabı Cress ile devam ediyoruz. Serinin Rapunzel'i temsil eden kitabı, Meyer bu uyarlamayı da çok güzel kaleme almış. Öncelikle kitabın kapağının orijinal halini çok sevdim aynı kalmasını tercih ederdim. Sağdaki kapak da hoş görünüyor ama değil mi? Neden değiştirmişler anlamlandıramadım :))



   Cress'te de olaylar kaldığı yerden aynı hızla devam ediyor. Tabi önceki kitaptaki kadar olay olmuyor ancak kesinlikle sizi sıkmıyor da. Bunun için Thorn yeter zaten; kendisi hatırlayacağınız gibi kanun kaçağı, özgüveni tavan yapmış, kibirli kaptanımız. Kitap çok çabuk bitecek emin olun, öyle sayfa sayısının çokluğu gözünüzü korkutmasın. (Yanlış hatırlamıyorsam ~500 sayfa falandı.) Üç kitaptaki tüm karakterler bir arada neredeyse. Yeni sırlar, umulmadık entrikalar bizi bekliyor. Bu arada bu serideki arka kapak yazılarını okumayın bence, kısa özet gibi olmuş biraz büyüyü bozuyor. Ben de tamamını eklemedim.


   Konuya kısaca değinecek olursak. Crescent Moon( Türkçesi yarım ay) Ay ülkesinde içi boş olarak doğuyor ve tüm içi boşlara yapıldığı gibi bebekken ailesinden öldürülmesi için alınıyor. İçi boşların tutulduğu kamplarda yetişirken göze çarpan bilgisayar kullanma yeteneği sayesinde Kraliçenin gizli hackerı olarak seçiliyor. Kraliçe Levananın baş sihirbazı Sybil onu uzayda bir uyduya kapatıyor ve arada bir yaptığı kontroller dışında Cress'in kimseyle birebir iletişimi olmuyor. Yıllarca süren bildiğiniz hapis hayatı. Levana'nın son yaptığı katliamın ardından Cress kendini de suçlu olarak görüp Cinder ve arkadaşlarına gizliden yardım ediyor. Cinder'e yardım için birebir iletişim de kuruyor onlarla ama daha bir araya gelemeden grubumuz bu sefer tamamen bölünüyor. Hem de öyle böyle değil, hepsi bir yere savruluyor. Cress ilk görüşte aşık olduğunu düşündüğü Thorn ile Dünya'ya çakılmak üzere uyduda bırakılıyor, Scarlet kaçırılıyor, Wolf yaralı ve bir de Jacin çıkıyor karşımıza... Kitap boyunca ekibimizin tekrar bir araya gelebilmeleri için yaşadıkları olayları okuyoruz.

   Cress yıllarca tek başına uyduda yaşayıp kraliçenin pis işlerini yapıyor, kendine ait bir hayatı yoktu. Bu nedenle hayalleriyle kendisine yeni dünyalar kuruyor, yeni kişilikler yaratıyor. Dünyaya düşüşleri mecburi de olsa onun için bulunmaz fırsat. Dünyayı keşfediyor, özgürlüğü tadıyor. Yanındaki Thorn da işin ekstrası :) Onunki ilk görüşte aşk ne de olsa. Heyecanına diyecek yok ama kesinlikle hak ediyor. Serideki en naif, saf ve romantik karakter.





Cress'in tepkileri ve yaşadıkları etkileyiciydi, onun gözünden bakınca ne kadar şanslı olduğunuzu düşüneceksiniz. Sonrasında Dr Erland ile karşılaşıyorlar ve üzücü sırlar paylaşılıyor. Cress adına haksızlık üstüne haksızlık :( Canım benim ya kıyamam ben sana.

   Levana ve Kai cephesinde entrikalar, planlar eksik değil tabi, bizim kötü kraliçemiz epey öngörülü biri olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Kai cephesi bu kadar dünyadan bi haberlikle bu saate kadar iyi ayakta durabilmiş demedim değil. Aylıların Dünya'ya tamamen sızmalarını önlemek için olan Cinder'in bomba planına siz de çok şaşıracaksınız. Ama çözüm mü, çözüm sonuçta. Vazgeçmek yok Cinder.

   Bir kaç kısımda prenses Winter'ı da okuma fırsatımız var. Bildiğiniz gibi pek aklı başında değil prensesin, Scarletın dediği gibi tamamen kaçık olduğunu da düşünmüyorum ama... Dördüncü kitapta göreceğiz artık.





Kitabın daha başlarında hep Thorn'u bir yerden tanıdığımı düşünürken hemen bulmuştum neden gözüme tanıdık geldiğini. Tangled'ın Jack'ine tıpatıp benziyor da ondan. Hem karakter hem görünüş olarak. Esprileri, konuşması, kendine güveni. Cress de bildiğin bizim Rapunzel. Cress ve Jack olarak gözümde başka kimseyi canlandıramadım. Gerçek bir oyuncu veya model gelmedi hiç aklıma. Tangled'ın karakterleri cuk diye oturdu benim için.


   Kitapta bazı eksikler de yok değildi, kalitesi nedeniyle çok göze batmıyordu o ayrı. Mesela Ay ülkesini hala göremedik, gerçekten merakla beklediğim bir diyardı. (Yazar ayrı bir seri mi yapacak anlamadım ki.) Veya Cress'in duygularına biraz daha yer verilebilirdi yada bir değişiklik yapıp bir iki bölümde Thorn'u dinlemek kesinlikle güzel olurdu. Sizce de öyle değil mi?

Alıntılar:

Wolf: Bir kişiye odaklanıp odaklanıp diğerlerini görmezden gelemezsin. Thorn bile sana gizlice yaklaşabiliyorsa başımız belada demektir.
Thorn elini göğsüne koydu. "Bir suç dahisinin yeteneklerini asla hafife alma."
Scarlet ters çevirdiği plastik bir kutunun üzerinde bacak bacak üstüne atmış yulaf lapasını yiyordu."Suç dahisi mi? Son bir haftadır düğüne nasıl sızacağımızı düşünüyoruz. Ve şimdilik senin planımıza tek katkın sevgili geminin en güvenli inebileceği çatıyı saptamak oldu."
"Kaptan Thorn'un önceliklerini sonuna kadar destekliyorum"dedi İko geminin hoparlöründen."İlk kez medyatik olacağım. Onun için en havalı görüneceğimiz yolu seçmeliyiz."

Cress omuz silkti. "Hanımım bana yemek ve su getiriyor. İnternetim de var. Yani o kadar kötü değil ama..."
"Ama bir tutsaksın." dedi Thorn.
"Ben çaresiz prenses demeyi yeğlerim." diye mırıldandı Cress.

Cress huzursuzca kıpırdandı. "Biliyorum. Bence haklısın. Belki de kader diye bir şey yoktur. Belki kader dedikleri, bize sunulan imkanlar ve onlarla ne yaptığımızdır. Artık büyük, destansı aşkların da kendiliklerinden olmadıklarını düşünüyorum. Onları kendimiz yaratmalıyız."






21 Kasım 2015 Cumartesi



 SCARLET  -  MARİSSA MEYER


Kitap Adı: Scarlet (Bir Ay Günlüğü Serisi #2)
Orijinal Adı: Scarlet (The Lunar Cronicles #2)
Yazar: Marissa Meyer

Tür: Fantastik, Genç yetişkin
Yayınevi: Artemis
Basım Yılı: 2014
Puanım: 5



Arka kapak yazısından:

   Dünya Yok Olma Tehlikesiyle Karşı Karşıyayken, Külkedisi İle Kırmızı Başlıklı Kız'ın Yolları Kesişecek…

Mekanik ustası sayborg Cinder hapishaneden kaçma planları yapıyor ancak bunu başarabilse bile dış dünyanın tehlikelerine karşı kendini nasıl koruyacak?

  Dünya'nın diğer ucunda, Scarlet Benoit'nın büyükannesi günlerdir kayıp. Scarlet büyükannesini bulmasına yardımcı olabilecek bir sokak savaşçısı olan Wolf'la tanıştığında, başta bu yabancıya güvenmekte tereddüt ediyor. Ne de olsa sokaklar 'kurt'larla dolu! Yolları kesişen Scarlet, Wolf ve Cinder birlikte esrarengiz bir maceraya atılırken onları bekleyen yeni bir gizemden habersizler. Şimdi üç masal kahramanı da Ay Ülkesi kraliçesinin hep bir adım önünde olmak zorunda...

  Evett Bir Ay Günlüğü ile karşı kaşıyayız yine. Bu seriyi ne çok sevdiğimi söylemiş miydim. Hazır serinin yayınlanmış olan kitaplarını okumuşken peş peşe yorumlamaya çalışacağım bunları. Scarlet serimin ikinci kitabı, ana karakterleriyle benim için Cinderi sollamıştır kendisi. (Bu arada seriyi baya sahiplenmişim:)) Yazar Cinder'de bize sunduğu olayları ve kişileri geliştirip, yeni türler ve kişiler de ekleyerek hepsinin birbirleriyle bağlantılarını kuruyor. Karakter ve olay yönünden epey bonkör davranmış sağolsun, anlatımı da iyi. Eeee daha ne olsun... Tam okunmalık bir kitap, hiç düşünmeden başlamanız tavsiyemdir.

Scarlet(kızıl), esas kızımız çiftçilik yaparak geçiniyor ve hayatında sadece büyükannesi var. Yaniii bir de baba var ki bahsetmeye değmez, sadece bi ara görünüyor. Scarlet'ın büyükannesi bir gün ortadan kayboluyor. püfff... hiçbir iz yok. Poliste kızımızın kayıp ihbarını pek sallamıyor, zaten biraz çatlaktı kendi kaçmıştır diyorlar. Tabi Scarlet aramaktan vazgeçmiyor. Bir gün bara sebze teslimatı yapmaya gittiğinde tesadüfen Wolf'la tanışıyor. Wolf adından da anlaşılacağı gibi sert, güçlü ve yara bere içinde biri :) Wolf(kurt) demişken spoiler olacağını sanmıyorum ama öyle hayvansal bir dönüşüm beklemeyin ondan. Yani kıl tüy çıkmıyor adamdan yada pati falan atmıyor cancağızım. Vücuden insana epey yakın bir tür, daha bir muhteşem olması için bazı deneylerle katkıda bulunulmuş diyelim. Kendisinin sokak dövüşçüsü olduğunu söylüyor ve açıkça olmasa da kızımıza biraz ilgi gösteriyor. Daha sonrasında Scarlet'ın densiz babası yara bere içinde eve geliyor ve kaçırılıp işkence edildiğini, büyükannenin bildiği evde olan bir şeyi isteyen kötü adamlar olduğunu söylüyor. Scarlet bazı nedenlerden Wolf'tan şüphelenip bir hışımla Wolf'u buluyor. Tabii kurdumuz öyle kolay teslim olur mu! Alakam yok ama büyükanneni kaçıran kişilere seni götürebilirim diyerek başlıyorlar Paris'e kadar sürecek bir yolculuğa.



Paris'te Scarlet büyükannesi hakkında yeni şeyler öğreniyor. Büyükanne diyince aklımıza gelen tonton sadece örgü ören bir tip değilmiş bu büyükanne. Zamanında epey büyük mevkilerde çalışmış, Ay ülkesine gitmiş... Aranılan bir hatun anlayacağınız. Pek çok kişi peşinde, bulabilecekler mi, neden peşindeler kitapta göreceksiniz artık. Wolf ve Scarlet'ı epey olay ve ihanet bekliyor.


   Bir yandan da Cinder cephesine arada göz atıyoruz. Birinci kitabı okuduğunuzu düşünerekten yazıyorum bu kısımı. Malum ilk kitabın sonunda Cinder kendini hapiste, Ay ülkesine postalanacağı günü beklerken bulmuştu. Ve hapiste yeni bir arkadaş ediniyor: Thorn. Epey eğlenceli ve kitaba espri katmış bir karakter, bir parça da suça yatkın olduğunu söylemek gerek :) Kabarık bir sicili var Wolf'tan eksik olmasın. Wolfun ağırlığını dengeliyor ve ona dikkat edin çünkü verilen sinyallerden de anlayacağınız gibi sonraki kitaplarda yine bizimle olacak. Thorn Cinder'le birlikteyken yolları Scarlet ve Wolf ikilisiyle kesişiyor. Levana adım adım peşlerinde bizimkilerin. Kai'yi ise hiç sormayın; prens ama gariban modunda. Hâlâ Ay kraliçesiyle evlenmemek için dua eder modda kendisi. Gram ilerleme yok malesef. İşin kötü yanı yapabileceği birşey de yok. Karşısındaki Levana sonuçta booooş tehditler savurmayan; kurnaz, yetenekli, acımasız biri. İstekleri de az değil hani: Dünya ve Cinder.

   Scarlet'ı yine söyleyeceğim gibi çok sevdim. Arada saçma sapan kitaplara denk geldiğimden midir bilinmez "ohhh beee" dedirtmişti bana. Tercüme genel olarak güzeldi fakat bir iki yerde harf hataları, iyelik ekinden kaynaklı olanlar dikkatimi çekti. Keşke olmasaydı. 

Cress ile de tanışıyoruz daha tanımadan sevdiklerimden kendisi, karmakarışık saçları yeter. Kitabımız devamını bekleyeceğiniz süper bir yerde bitiyor. Yazara çok çook teşekkürlerimi sunuyorum.

 

Alıntılar:

“Levana, onunla evlendikten sonra Kai’yi öldürecek. İmparatoriçe olarak taç giyecek ve sonra onu öldürerek tüm Doğu Ulusları’m kontrolü altına alacak. Ondan sonra, Birlik Ülkelerinin kalanını da fethetmesi, sadece bir zaman meselesi olacak.” Cinder, alnındaki saçları geri ittirdi. “En azından kraliçenin programlamacısı olan kız böyle söylemişti.”
Cinder aniden, aklı dağınıkken yumruğunu fazla sıkıp da çipi parçalar korkusuyla kavrayışını gevşetti.
“Ama ben Kai’den hoşlanıyorum.” dedi İko
“Sen ve galaksideki diğer tüm kızlar.”
“Tüm kızlar mı dedin? Yani sonunda kendini de dâhil etmeye başladın mı?”

Sen az önce burada olan kızla aynı kız mısın?” diye sordu, Thorn güçlü Amerikan aksanına karşın, şaşırtıcı derecede berrak bir sesle.
“Tabii ki öyleyim.”
Thorne kaşlarını çattı. “Az önce daha güzel görünüyordun.”
Sinirlenen Cinder, özrünü geri almayı düşündü ama bunun yerine, kollarını göğsünde kavuşturdu. “Subay adayı Thorne’du, değil mi?”
“Kaptan Thorne.”
“Kayıtların, askerden ayrıldığında bir subay adayı olduğunu belirtiyordu.”
Thorne şaşkınca kaşlarını çattı, sonra yüzü aydınlandı ve bir parmağını ona doğru uzattı. “Kafanda bir ekran mı var?”


Mutfağa giren Scarlet, Wolf’un elindeki tenekenin üstünde, kırmızı domates resimli bir etiketin bulunduğunu fark etti. Tenekenin yanındaki kocaman göçüklere bakılırsa, Wolf onu bir et döveceği ile falan açmaya çalışmış olmalıydı.
Wolf kıza baktı ve Scarlet yüzü kıpkırmızı tek kişinin kendisi olmadığına memnun oldu. “Açılması bu kadar zorsa, bunun içine kim neden yiyecek koyar ki?”
Scarlet içinden yükselen ve acıma duygusundan mı yoksa eğlenmesinden kaynaklandığından emin olamadığı gülümseme isteğine karşı dudağını ısırdı. “Konserve açacağını denedin mi?”




15 Kasım 2015 Pazar


CİNDER - MARİSSA MEYER


Kitap Adı: Cinder (Bir Ay Günlüğü #1)
Orijinal Adı: Cinder (The Lunar Cronicles #1)
Yazar: Marissa Meyer

Tür: Fantastik, Genç yetişkin
Yayınevi: Artemis
Basım Yılı: Aralık 2014

Puanım: 4



Arka kapak tanıtımından alıntı:

Gelecekte bile, hikâye "bir varmış bir yokmuş" diye başlıyor… İnsanlarla androidlerin yan yana dolaştığı Yeni Pekin'e hoş geldiniz. Her ne kadar birlikte yaşamayı başarsalar da türlerin dostluğu sanıldığı kadar kolay değil. Ölümcül bir veba insan nüfusunu tehdit ediyor. Ay İnsanları, Dünya'yı uzaydan izleyerek doğru zamanı kolluyor. Kimse Dünya'nın kaderinin tek bir kıza bağlı olduğunun farkında bile değil…
Becerikli bir mekanik ustası olan Cinder, herkesten saklasa da aslında bir sayborg. Üvey annesinin hakaretleri yetmezmiş gibi şimdi bir de üvey kardeşinin hastalanmasından sorumlu tutuluyor. Yakışıklı Prens Kai'in hayatına girmesiyle birlikte, Cinder birden kendini gezegenler arası bir anlaşmazlığın ortasında buluveriyor. Sorumluluk ve özgürlük, sadakat ve ihanet arasında kalan Cinder, Dünya'nın geleceğini koruma altına almak için önce kendi geçmişinin sırlarını açığa çıkarmak zorunda... Yeniden kurgulanmış bu masalda Külkedisi ile tekrar tanışmaya ne dersiniz?



Klasiklere yeni bir bakış açısıyla bakmaya ne dersiniz? Marissa Meyer yazdığı Ay Günlüğü serisi ile herkesçe bilinen masallara dair bir şeyler bulabileceğimiz, fantastik bir dünya oluşturarak, bizi çocukluğumuzdan yakalamış. Şahsen ben klasik masalları hep sevmişimdir. (Tek sevmediğim işe yaramaz prensleridir:)) Yazar serideki her kitapta ayrı bir masal kahramanından esinlenerek kitapları uyarlamış. Seri dört kitaptan oluşuyor ve bizde ilk üç kitabı yayınlandı: Cinder, Scarlet, Cress. Winter ise son kitabı ve serideki kitaplar birbiriyle bağlantılı. İlk kitabımız Sindirella yani Külkedisi'nin uyarlaması. Cinder (kül) kitap ismi de buradan geliyor.

Kitabın dili akıcı, bu türü seven her yaş kesimi rahatlıkla okuyabilir ve hikayeye sağlam bir kurguya sahip. Düşlenen ülke, zaman dilimi, kişiler ve konuşmaları ustaca yazılmış. Hal böyle olunca sayfalar kolayca akıp gidiyor. Hatta tasvir ve ayrıntıyı sevdiğimden; bazı yerlerde keşke daha fazla detaya inseymiş dediğim oldu. Ay ülkesi, sayborglar ve Yeni Pekin ile ilgili kısımlar gibi.

Başlarda konuda hafif bir durağanlık var ama beni kesinlikle rahatsız etmedi. Kitap kendini çabuk toparlıyor ve diğer kitaplara yol açıyor. Cinder kesinlikle önereceğim bir kitap, serinin diğer kitapları da aynı kalitede hatta daha üst seviyede ;)





   Gelelim konumuza. Hikayemiz geçmişin farklı bir versiyonundaki Dünya'da başlıyor. Şöyle ki, yıllar önce büyük bir dünya savaşı daha yaşamışız ve sonucunda teknoloji, ülkeler, yönetim vs. şimdikinden çok farklı bir hale gelmiş. Doğu Uluslararası İmparatorluğu'nun başkenti Yeni Pekin'de olaylar başlıyor. Ana karakterimiz Linh Cinder genç yaşına rağmen ülkesinde robotlar ve sayborglar ile ilgili teknik konularda kendini göstermiş yetenekli bir mekanik ustası. Aynı zamanda kendisi de bir sayborg yani vücuden yarı insan. Daha pek çok özelliğini göreceğiz ki en önemlisini büyük ihtimal siz Cinder'den daha önce anlayacaksınız ve kabulleneceksiniz. Cinder yasal vasisi olan üvey annesi ve iki kız kardeşiyle birlikte yaşıyor. Kardeşlere takılmadım ama üvey anne bildiğiniz eski türk filmlerinden fırlamış şirret ve duygusuz kadın tipi. Bir de İko var ki her daim yanınızda olmasını isteyeceğiniz süper ötesi sevimli ve yetenekli arkadaşı. Kendisi favorimdir.

   Ülkenin veliaht prensi Kai, Cinder'in pazardaki dükkanına kişisel robotunu tamir ettirmek için gelir. Prensimiz ve Cinder bu şekilde kısaca tanışıyor. Tabi Cinder öyle aygın baygın olmasa da prensten biraz etkileniyor. Kendisini takdir ettim. Ülkede hatta tüm dünyada ise gittikçe büyüyen ölümcül bir veba salgını var. Cinder'in kız kardeşi Peony'nin veba kaptığı Cinder'leyken fark ediliyor ve karantinaya kapatılıyor. Bunun üzerine Cinder annesi tarafından vebanın tedavisini bulmak için kobaylar alan kraliyet araştırmacımız doktor Erland'a gönderiliyor. Asıl hikayemiz ise bundan sonra başlıyor. Cinder burada doktor Erland ile yeni şeyler keşfediyor. Kai ile daha fazla karşılaşıyor ve istemeden de olsa kimi gerçekler saklanıyor, tercihler yapılıyor.

   Kai'nin babası yani imparator da vebaya yakalanmış durumda. Ülkenin başına geçebilecek tek veliahtda prensimiz. Doğal olarak yaşı itibarıyla kendini hazır hissetmiyor. Güçlü ve ne istediğini bilen bir prens olmamasını ben pek yadırgamadım. Onca sorunun içinde ne de olsa başında extradan bir de, Dünya'yı işgal için uygun anı kollayan, Ay ülkesi belası var. Evet Ay'a da el atmışız bu arada, dahası orada özel güçleri olan kişilerden bolca var. Güçlerini kötüye kullanma olanakları nedeniyle Dünyalılar tarafından hiç sevilmiyorlar. Kraliçeleri ise son derece kurnaz ve açgözlü kötü karakterimiz Levana.

   Kesinlikle Yeni Pekini ve Külkedisine müthiş vasıflar yüklenmesini sevdim. Cinder'in, devam kitabı olan Scarlet'ı size aldırtacağına inanıyorum ki ben ikinciyi daha fazla mı sevdim ne! Yeni bir Ay Günlüğü'nde buluşmak üzere.








10 Kasım 2015 Salı




  

KAN ŞARKISI  -  ANTHONY RYAN  


 
Kitap Adı : Kan Şarkısı (Kuzgunun Gölgesi #1)

Orijinal Adı : Blood Song (Raven's Shadow #1)
Yazar : Anthony Ryan
Tür : Fantastik
Yayınevi : İthaki
Basım Yılı : 2014

Puanım : *5



Arka kapak tanıtımından kısa bir alıntı:

"Pek çok adı vardı. Daha otuz yaşına gelmemiş olmasına rağmen, tarih ona bol unvan ihsan edilmesini layık görmüştü: Onu bize eziyet etsin diye gönderen deli kralın karşısında Diyar'ın Kılıcı, savaşlar boyunca onu izleyen adamların yanında Genç Atmaca, Cumbraelli düşmanlarına karşı Karanlıkkılıç ve sonradan öğrendiğime göre Büyük Kuzey Ormanı'nda yaşayan esrarengiz kabileler arasında da Beral Shak ur adıyla anılırdı, yani; Kuzgun Gölgesi.Ama benim insanlarım onu tek bir isimle tanırdı ve onu iskeleye getirdiklerinde aklımda dönüp duran da bu isimdi: Umut Katili."

  Merhaba kitapsever arkadaşlar. Bomba gibi bir kitapla başlamak istedim bu blogtaki yazılarıma. Uzun zaman boyunca fantastik kitaplara ara verdikten sonra elime almıştım Kan Şarkısı'nı ve açıkçası bestseller olduğunu yada Amazon tarafından 2013'ün en iyi fantastik kitabı seçildiğini bilmiyordum. Kitabı okuyup bitirdikten sonra "devamı nerde nerde... " derken öğrendim sonuna kadar hak ettiği ününü ve 2. kitabın henüz çıkmadığını. :(
Kan Şarkısı tamamıyla bir fantastik kitap isteyenler için yazılmış. Tüm ütopya, karakterler, inançlar, olaylar, aylar, günler dahi en ince ayrıntısına kadar açıklanmış; yazar başarıyla yeni bir evren yaratıp sizi içine davet etmiş.
Yazarımızın dili akıcı, kitabın biraz kalın olması korkutmasın sizi.
Olaylar ve kişiler fazla olduğundan, arada bir de farklı karakterlerin ağzından anlatıldığından öncelikle baştaki haritayı gözden geçirmenizi ve arkadaki açıklamaları okumanızı tavsiye ederim. (İsimleri kısaca not alabilirsiniz.)

  Gelelim kitap yorumuna, spoiler vermeden mümkün oldukça ana hatlarıyla konuyu anlatmaya çalışayım. İyi bir kitap olunca herşeyi öylece ortaya dökmek istiyor insan malesef.
Kraliyet tarihçisinin, kahramanımızın hayatını kaleme alma girişimiyle başlıyor kitap; kahramanımızın ona hayatını anlatmasıyla.  
Kitaptaki imparatorluğumuzun adı Diyar ve burası farklı derebeyliklerden oluşuyor. Krallıkla yönetiliyor. Kahramanımız Vaelin Al Sorna, namı diğer Diyar'ın Kılıcı, henüz çocukken annesi öldükten sonra babası tarafından apar topar Nişan'a getiriliyor. Babasının amacı oğlunun burada eğitim görüp İtikat adına savaşacak biri haline gelmesi (gerçi bu biraz tartışılır). İtikat kraldan da üstün tutulan ve onun da desteklediği inanç. Nişan, çocukların tamamen derslere adandığı, üstüne epey zorlu fiziki eğitime, sınavlara tabi tutulduğu acımasız bir okul. Farklı bölümleri var. Vaelin 6. Nişan'a veriliyor, kaderi savaşçı olmak. Babasının kralın ilk savaş lordu olduğunu da burada belirtmek gerek. Okulda ilk başlarda zorlanıyor ancak sonra tamamen alışıyor, ailesi, herşeyi Nişan ve arkadaşları oluyor. Arkadaşları ile olan konuşmaları, yaşadıkları zorluklar, birbirini kollamaları bize gerçek dostluğu gösteriyor. Yer yer gülüp, yer yer üzüleceksiniz. Kendinizi Nişan'da hissedip, Vaelin'in büyümesini, düşüncelerinin oluşumunu göreksiniz.
Zaman geçtikçe Vaelin savaş yeteneğiyle kendini gösteriyor ve ustaların da gözdesi haline geliyor. Diyarın kralı da bunun farkında ve onu kendi işleri için kullanmayı istiyor ki çeşitli yollarla bunu başarıyor.




  Katıldığı savaşlar, yönettiği ordular, kazandığı zaferler sayesinde seveni olduğu kadar nefret edeni de var Vaelin'in. Ortası bir duygu ona karşı mümkün değil. Peki nasıl başarıyor bu kadar yükseklere gelmeyi hatta Diyar'ın yeni kılıcı olmayı? İşte burada kendisinin de ancak zaman içinde geliştikçe sahip olduğunu anladığı yeteneği ortaya çıkıyor: Kan Şarkısı. Pek çok kez hatalardan, ölümlerden döndürüyor kahramanımızı. Büyüyü bozmak istemiyorum kitapta göreceksiniz yeteneğinin detaylarını.
  Vaelin kitap boyunca pek çok sırla karşılaşıyor, düşüncelerini, inançlarını sorguluyor, ihanete uğruyor ve kraliyet üyeleriyle tanışıp entrikalarına tanık oluyor...

Evet anlatımıyla, detaylarıyla ve hepsinden önemlisi Vaelin ve Nişan kardeşleriyle dolu mükemmel bir roman sizi bekliyor. Fantastik sevenler kaçırmamalı diyorum tekrardan. Kitabın çevirisi genel olarak iyi olmakla beraber bir kaç yerde harf hatası dikkatimi çekti. İthaki Yayınlarına teşekkür ediyor, neredeyse iki yıl oldu lütfen gelsin artık 2. kitap diyorum.



Alıntılar: 

"Vaelin, sana öğrettiğim vecizeyi hatırlıyor musun? Aile düsturumuz." "Evet lordum."
"Söyle."
"Gücümüz sadakatimizdir."
"Evet, gücümüz sadakatimizdir, bunu hatırla. Oğlum olduğunu ve senin burada kalmanı istediğimi hatırla. Burada pek çok şey öğreneceksin ve 6. Nişan'ın kardeşlerinden biri olacaksın. Ama hep benim oğlum olacaksın ve arzularımı onurlandıracaksın."

"Leşin ne olduğunu biliyor musun Vaelin?" diye sordu Usta Sollis.
"Hayır efendim"
Usta ona doğru yaklaşıp eğildi. Vaelin'in kalp atışları hızlanmamakta direniyordu. Gözünün önündeki iç kalede yerde yatan çocuğa değneğiyle vuran iskelet suratlı usta imgesi, korkunun yerinin giderek artan bir öfkeye bırakmıştı.
"Cansız ettir evlat. Savaş alanında kargalar tarafından yenilsin yada fareler tarafından kemirilsin diye bırakılan ettir. İşte geleceğin, evlat. Cansız et."

Vaelin ve tarihçi Verniers arasındaki konuşmadan:
- Dilimi biliiyor musun?
- Dilleri araştırıyorum. İmparatorluğun en yaygın kullanılan 7 dilini akıcı bir şekilde konuşabiliyorum, beş tanesini de derdimi anlatacak kadar biliyorum.
- Etkileyici. Seordah dilini biliyor musun?
- Seordah mı?
- Büyük Kuzey ormanının Seordah Sil'lileri. Onlar hakkında bir şey biliyor musun?
- Kuzeyli yabaniler hakkında ne kapsamlı bir bilgiye sahibim, ne de kapsamlı bir bilgiye sahip olma gerekliliği görüyorum.
- Eğitimli biri olmana rağmen cehalet seni mutlu ediyora benziyor.